Kurumsallaşabilenlerden misiniz, Yoksa...

Bu yazıyı paylaş
X It! LinkedIn Facebook
Kurumsallaşabilenlerden misiniz, Yoksa...

Böyle bir soru olur mu şimdi demeyin lütfen. Hem de bir Yönetim Danışmanı böyle bir soruyu sormamalı diyebilirsiniz. 23 yıllık profesyonel iş hayatımın büyük bir kısmını KOBİ'lerde “kurumsallaşma” çalışmalarına harcamış biri olarak, tüm şirketlerin ve özellikle de KOBİ'lerin öncelikle bu sorunun cevabını düşünmeleri gerektiğine inanıyorum.

Kurumsallaşma kavramı da, kurumsallaşmanın önemi de, özellikle KOBİ'ler tarafından yeterince anlaşılmış değil. Dünya genelinde her geçen yıl azalan şirket ömürlerine ilişkin istatistikler bunun en önemli delili. Amsterdam’daki Stratix Grup’un araştırmasına göre, Japonya ve Avrupa’daki ortalama bir şirket ömrü 12,5 yıla dayanıyor. Almanya ise bu ortalamanın biraz daha üstüne çıkarak şirket dayanma gücü yıllık ortalamalarına 18 yıl ile dahil oluyor. Fakat bu durum Türkiye’de biraz daha üzücü, son araştırmalara göre Türkiyeli şirketlerin %80’inin 5. yıllarını göremediği ortaya çıktı.

Evet kurumsallaşma düzeyi şirket ömrü ile yakından ilişkilidir. Çünkü kurumsallaşma demek, gerekli tüm fonksiyonları olması gerektiği gibi icra edebilen ve dolayısıyla nereden ne kazandığını, nereden ne kaybedeceğini bilebilen bir yapı demektir. Kurumsallaşmayı bu şekilde anlayan herkes, şirketinin kurumsallaşması için her tür fedakarlığı yapar değil mi ?

"Kurumsallaşma nedir?" sorusundan önce, "Kurumsallaşma ne değildir?" sorusunu cevaplayalım: Kurumsallaşma,

  • Organizasyon şeması çizmek,
  • Görev tanımları yapmak,
  • Süreç haritaları oluşturmak,
  • ISO 9000 belgeleri almak,
  • Vizyon - Misyon belirlemek vs.

değildir.

Bu ve benzeri yaklaşımlar kurumsallaşmanın bir parçası, ancak ikinci üçüncü derecede gerekli olan çalışmalardır. Bu çalışmalara başlamak için kurumun, bir takım yetkinliklere sahip olup olmadığını kontrol etmesi lazım.

Öncelikle bir kurumda bazı yöneticilerin işten ayrılması durumunda işlerin sıkıntıya gireceğinden endişe ediliyorsa, hatta kurumun üst düzey yetkiye sahip yöneticilerine ya da ortaklarına bağımlılığı had safhadaysa, en hafifinden böyle bir durumda kurumun artık ilerleyemeyeceği düşünülüyorsa, bu kurum acilen ciddi bir kurumsallaşma sürecine girmelidir.

Cümleyi farklı bir şekilde kurarsak, bir kurum kişilere ne kadar bağımlıysa o kadar kurumsallıktan uzak demektir. Bir kurumda kurumsallaşma adına bir şey yapılacaksa öncelikle kurumun kişilere bağımlılığı ortadan kaldırılmalıdır. Bu gerçek açıkça ortaya konmadan yapılacak çalışmalar beklenen faydayı sağlamayacaktır. Zira bu kişiler gizli ya da açıktan, bilerek ya da bilmeyerek, haklı ya da haksız gerekçelerle kurumsallaşmaya karşıdırlar. Ve kurumsallaşma çalışmalarını engellemek ve başarısız kılmak için ellerinden geleni ardına koymazlar.

"Kişilere bağımlılığı ortadan kaldırmak", kulağa hoş gelen, ama özellikle de KOBİ'ler için pek de gerçekçi olmayan bir cümle gibi geliyor olabilir. Ancak maalesef kurumsallaşmanın, kurumun kendi başına güçlü bir kimlik kazanmasının ön şartı bu. Ve bunu başarabilen şirketler olduğu gibi başardığını zanneden şirketler de var. Bizim bu yazıdaki asıl muhatabımız ise, anlattığımız şekilde kişilere bağımlılığı yüksek olan ve bundan en sağlıklı şekilde kurtulmak isteyen şirketlerdir.

Kişilere bağımlılığı yüksek olan şirketlerin tespit edebildiğim en önemli ortak zaafları şunlardır:

  • İstişare kültürünün olmaması,
  • Mükemmeliyetçilik ,
  • Güvensizlik,
  • Değişimlere açık olmama,
  • Risk alamama
  • Ve en önemlisi “değerlere” değer vermeme

Böyle zaaflardan bir ya da birkaçına sahip şirketlerin nasıl kurumsallaşabileceğine ilişkin iki önerim var: Ya şirketlerini henüz bir değerken satsınlar, ya da bu zaaflarının farkına varıp, bünyesindeki kurumsallaşma yeteneği zayıf olan diğer yöneticileri ile birlikte iyi bir koçluk programına girsinler. İyi bir koçluk programı ile insanlar doğru bildikleri yanlışları fark etme ve belirli bir disiplin içinde kendilerini ve alışkanlıklarını değiştirme ve düzeltme imkanı bulurlar.

Değerlerin sözde kaldığı, fakat kurumsallaşmış gibi gözüken büyük şirket yöneticilerine de bir önerim var : En kısa sürede değerlerinin değerini fark etmelerine yardımcı olacak bir koç bulsunlar. Ne demiş Mevlana : "Aklın varsa bir akılla dost ol da, işlerini danışarak yap"

Muhabbetle kalın dostlar...

ücretsiz üye olun

5823 kere okundu

“Aklın varsa bir başka akılla dost ol da işlerini danışarak yap” Mevlana

Yıldız Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği mezunu olan Süleyman Sönmezgil yaklaşık 23 yıldır kurumsal gelişim işinde.

Bitirme tezi konusu iş hayatına yön verdi : “KOBİ’lerde ISO 9000’in Uygulama Zorlukları” 

Bu zorluklara rağmen ilk işi otomotiv yan sanayii bir şirkete ISO 9000 danışmanlığı oldu. Uluslararası danışmanlık şirketleri ile çok sayıda süreç geliştirme ve yeniden yapılandırma projeleri gerçekleştirdi.

Toplam kalite ana teması üzerine kurgulanmış eğitimler ve seminerler verdi. 20’den fazla sektörde 100'e yakın KOBİ'de,  mühendis, müdür, koordinatör, genel müdür, danışman ve denetçi unvanları ile çoğunlukla proje bazlı çalıştı. Satınalmadan planlamaya, üretimden satışa, kalite kontrolden muhasebe ve sevkıyata, insan kaynaklarından stratejik yönetime ve bilgi sistemlerine kadar tüm kurumsal bölümlerde ve süreçlerde bizzat çalıştı.

Ana felsefesi katma değer üretmeyen işleri bulup ortadan kaldırmak ya da katma değer üretir hale getirmek; katma değer üretecek işleri de gereği gibi yapılır hale getirmektir.

Sürekli öğrenmek, paylaşmak ve uygulamak suretiyle gelişmeye ve geliştirmeye, artık SÖNMEZGİL DANIŞMANLIK markası ile devam ediyor…

KOBİTEK - KOBİLERİN İŞ PORTALI
© 2001-2024

Facebook LinkedIn

KOBITEK.COM, bir TEKNOART Bilişim Hizmetleri Limited Şirketi projesidir.

2001 yılından beri KOBİlere ücretsiz bilgi kaynağı olma hedefi ile, alanında uzman yazarlar tarafından sunulan özgün bir iceriğe sahiptir.

Tüm yazıların telif hakları KOBITEK.COM'a aittir. Alıntı yapılabilir, referans verilebilir, ancak yazarın kişisel bloğu dışında başka yerde yayınlanamaz