Dünya ve İnsan: Ekonomi ve Tüketim Dinamikleri

Bu yazıyı paylaş
X It! LinkedIn Facebook
Dünya ve İnsan: Ekonomi ve Tüketim Dinamikleri konu resmi

Bir malın ucuz olması, bazen dışsallık maliyetlerinin fiyat etiketine yansıtılmamasından kaynaklanır. Örneğin çok ucuz satılan bir tişört, muhtemelen düşük ücretli işçilerin emeğiyle ve çevre standartlarına uyulmadan üretilmiştir.

Ürün ve hizmetlerin ucuzlamasının avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Sanayi devrimi, küreselleşme ve teknolojik ilerlemeler sayesinde pek çok ürün ve hizmet geçmişe kıyasla daha ucuza mal edilmektedir. Ucuzlamanın avantajları arasında öncelikle geniş kitlelerin daha fazla ürüne erişebilmesi gelir.

Üretim maliyetlerinin düşmesi ve verimliliğin artmasıyla gıda, giyim, elektronik gibi pek çok temel ihtiyaç maddesi geçmişe göre çok daha uygun fiyatla sunuluyor. Bu durum özellikle dar gelirli kesimlerin yaşam standartlarında artış sağlar. Örneğin tekstil ürünlerinin ucuzlaması sayesinde dünyanın fakir bölgelerinde bile insanların giyime erişimi kolaylaşmıştır.

Küresel ticaret ve seri üretim maliyetleri düşürerek ekonomik büyümeyi de tetiklemiştir: Gelişmekte olan ülkelerin küresel pazara entegre olması hem onlara gelir getirmiş hem de dünya genelinde tüketicilere uygun fiyatlı ürün akışı sağlamıştır​. Örneğin 1990-2010 arasında gelişen ülkelerin ihracatındaki artış, dünya genelinde elektronik cihazların ve tüketim mallarının fiyatını aşağı çekmiş, bu sayede milyonlarca kişi cep telefonu, bilgisayar gibi teknolojilere ulaşabilmiştir.

Ucuz ürün ve hizmet bolluğu, fakirliğin azaltılmasına da katkıda bulunur: Temel gıda ve ilaçların ucuzlaması, yoksul nüfusun bu gereksinimleri karşılayabilmesini kolaylaştırır. Bunun yanında rekabet sayesinde fiyatların düşmesi, enflasyonun dizginlenmesine yardım eder ve tüketicilerin alım gücü artar. Kısaca, ucuzlayan ürün/hizmetler toplum genelinde refahı artırma eğilimindedir.

Ancak dezavantajları da mevcuttur. Bir malın ucuz olması, bazen dışsallık maliyetlerinin fiyat etiketine yansıtılmamasından kaynaklanır. Örneğin çok ucuz satılan bir tişört, muhtemelen düşük ücretli işçilerin emeğiyle ve çevre standartlarına uyulmadan üretilmiştir. Kâr marjlarını korumak için ucuz işgücü kullanımı, özellikle gelişmekte olan ülkelerde işçi sömürüsüne yol açabilir.

Nitekim hızlı moda (fast fashion) sektöründe büyük markalar, ürünlerini çok düşük maliyetle üretmek için Bangladeş, Vietnam gibi ülkelerde düşük ücretli ve güvencesiz işçilikten faydalanmaktadır. Bu model, işçilerin kötü şartlarda çalıştırılmasına dayanarak aşırı ucuz kıyafetlerin raflara gelmesini sağlar​.

Ucuzluğun bir diğer karanlık yüzü kalite ve dayanıklılık meselesidir: Çok ucuza üretilen ürünler genellikle düşük kaliteli malzemeden yapıldığı için çabuk bozulur veya işe yaramaz hale gelir. Bu da tüketim toplumunu besleyen bir kısır döngü yaratır – birey aynı üründen defalarca almak zorunda kalır. Ayrıca ucuz ve tek kullanımlık ürün bolluğu israfı ve çevre kirliliğini artırmıştır. Örneğin dünyanın her yıl tükettiği tekstil ürünlerinin %85’i (92 milyon ton) çöpe gitmektedir​.

Plastik ambalajların, elektronik atıkların ucuz tüketim sonucu dağ gibi birikmesi çevreye büyük zarar vermektedir. Çevresel maliyetler, fiyatlara yansımadığı için ürünler “ucuz” görünse de aslında doğaya ağır bir yük binmektedir. Örneğin fast fashion sektörü, küresel karbondioksit emisyonlarının yaklaşık %10’unu üretmektedir ve her saniye bir kamyon dolusu giysi çöpe atılmaktadır​.

Ucuz üretim için uygulanan yoğun endüstriyel tarım ise toprağı ve su kaynaklarını tüketerek uzun vadede sürdürülemezlik yaratabilir. Bir diğer dezavantaj, yerel üreticilerin rekabet gücünün kırılmasıdır: Gelişmiş ülkelerden veya Çin gibi düşük maliyetli üretim merkezlerinden gelen ucuz ürünler, yerli küçük üreticilerin piyasadan silinmesine yol açabiliyor. Bu da bazı bölgelerde işsizliği artırıp ekonomik bağımlılığa neden olabilir. Son olarak, hizmetlerin ucuzlaması genellikle hizmet sunan emekçilerin gelirinin düşmesi anlamına gelebiliyor (örneğin taşeronlaşma, gig ekonomisi ile ucuz iş gücü sağlanması).

Özetle, ürün/hizmet ucuzlamasının avantajı daha fazla erişilebilirlik ve refah iken, dezavantajları emeğin ve çevrenin sömürülmesi, kalite düşüşü ve israf şeklinde özetlenebilir.

Tüketim ekonomisi dünyayı nasıl şekillendiriyor?

Günümüz küresel ekonomi modeli büyük ölçüde tüketim odaklı bir dinamizme sahiptir. Hanehalklarının harcamaları, dünya GSYH’sinin önemli bir bölümünü oluşturur. Dünya Bankası verilerine göre ortalama olarak küresel GDP’nin yaklaşık %60-65’i hane tüketiminden gelmektedir​.

Yani insanlar alışveriş yapıp mal ve hizmet tükettikçe ekonomiler büyümektedir. Bu durum dünya düzenini birçok yönden şekillendirir.

Birincisi, tüketim odaklı ekonomi, küresel üretim zincirlerini belirleyen temel faktördür. Örneğin Kuzey Amerika ve Avrupa’daki tüketicilerin talebi, Asya’daki fabrikaların çalışmasını sağlar; ucuz iş gücü ve hammadde peşindeki şirketler üretimi küresel olarak en uygun yerlere kaydırır. Son 30 yılda Çin’in “dünyanın fabrikası” haline gelmesi, Batı’daki yoğun tüketim talebi sayesinde mümkün olmuştur.

İkincisi, tüketimin sürekli artmasına dayalı model, doğal kaynak kullanımını benzeri görülmemiş düzeylere çıkarmıştır. İnsanlar daha fazla ürün tüketip eskisinden daha sık yenisini alırken, ham madde çıkarımı ve enerji kullanımı hızla yükseldi. BM çevre raporlarına göre küresel materyal ayak izi 2000 yılında 57 milyar ton iken 2022’de 98 milyar tona çıkarak %71 büyüdü​.

Bu artışın önemli bir nedeni, kişi başına tüketimin yükselmesi ve dünya nüfusunun daha çok ürün tüketmesidir. Örneğin otomobil, elektronik, et ürünleri gibi kaynak yoğun ürünlerin tüketimi dünya genelinde katlanarak arttı.

Tüketim ekonomisi bir yandan büyüme ve inovasyonu teşvik eder: Şirketler, tüketicilerin dikkatini çekmek için sürekli yeni ürünler (akıllı telefonlar, dijital hizmetler vb.) geliştirir, bu da teknolojik ilerlemeyi hızlandırır. Ancak diğer yandan tüketimin körüklenmesi, israf kültürünü yaygınlaştırmıştır. Özellikle gelişmiş ülkelerde kişi başına enerji ve mal tüketimi çok yüksektir; gıda israfı, su israfı sıradan hale gelmiştir. Dünya genelinde üretilen gıdanın %13’ü hasat-sonrası kayıp, %17’si ise son tüketici düzeyinde israf edilmektedir​.

Tüketim odaklı yaşam tarzı, çevresel sürdürülebilirliği zorlayan bir faktör haline gelmiştir.

İklim değişikliğinin arkasındaki başlıca etken fosil yakıt tüketiminin yüksekliği ve endüstriyel üretimin yoğunluğudur.

Tüketim ekonomisi ayrıca kültürel ve sosyal dinamikleri de şekillendirir. Reklam ve medya aracılığıyla sürekli tüketime özendirme, toplumlarda maddi başarıyı merkeze koyan bir kültür yaratmıştır. İnsanlar en yeni telefona, modaya uygun giysiye sahip olmayı bir statü göstergesi sayar hale gelmiştir. Bu durum da tüketim döngüsünü hızlandırır.

Ekonomik büyümenin sürmesi için tüketimin sürekli artması beklendiğinden, hükümetler de politikalarını buna göre ayarlar (örneğin düşük faiz politikalarıyla harcamayı teşvik etmek gibi). 2008 ekonomik krizi sonrası birçok ülke tüketimi canlandırmak için önlemler almıştır. Bir başka açıdan, tüketim ekonomisi kentleşmeyi ve alışveriş altyapısını da dönüştürmüştür:

Şehirler büyük AVM’lerle, otoyollarla, dağıtım merkezleriyle dolmuştur. Amazon gibi e-ticaret devleri, milyonlarca ürünü kapımıza getiren lojistik ağlar kurmuştur. Bu da kentsel yaşamı ve istihdam yapısını değiştirir. Olumlu tarafına bakarsak tüketimin talep ettiği üretim, dünya çapında birçok ülkeye sanayileşme imkânı verdi; örneğin otomotiv, tekstil, elektronik sektörlerinde milyonlarca kişi iş sahibi oldu. Ayrıca tüketici talebi, şirketleri yenilik yapmaya zorladı. Daha çevreci araçlar, daha verimli elektronikler geliştirildi (kısmen rekabet kısmen bilinçli tüketici talebi sayesinde). Ancak olumsuz taraf olarak aşırı tüketim, doğal kaynakların hızla tükenmesine yol açıyor.

Mevcut trendlere göre, hali hazırda insanlık her yıl dünyadaki yenilenebilir kaynak kapasitesinin üzerinde tüketim yapıyor – bu “dünya limit aşım günü” her yıl biraz daha erken geliyor. Sonuç olarak tüketim ekonomisi, dünyayı hem ekonomik büyüme hem de sürdürülebilirlik sorunları açısından şekillendiren çift yönlü bir olgu.

Önümüzdeki dönemde daha dengeli bir tüketim modeli (döngüsel ekonomi, sürdürülebilir tüketim) benimsenmezse, hem çevresel hem de sosyal maliyetler artabilir.

Öte yandan, bilinçli tüketici hareketleri ve yeşil dönüşüm çabaları, tüketim ekonomisini daha sürdürülebilir bir raya sokma potansiyeline sahip.


Kaynakça:

Earth.Org, UNStats.un.org, En.Wikipedia.org

Reklam
Kobitek'e ücretsiz üye olun
Etiketler:

Destekçilerimize Teşekkürler


Kozyatağı Mahallesi Sarı Kanarya Sokak Byofis No: 14 K:7 Kadıköy 34742 İstanbul
Telefon: 0216 906 00 42 | E-Posta: info@ kobitek.com

KOBITEK.COM, bir TEKNOART Bilişim Hizmetleri Limited Şirketi projesidir.

2001 yılından beri KOBİlere ücretsiz bilgi kaynağı olma hedefi ile, alanında uzman yazarlar tarafından sunulan özgün bir iceriğe sahiptir.

Tüm yazıların telif hakları KOBITEK.COM'a aittir. Alıntı yapılabilir, referans verilebilir, ancak yazarın kişisel bloğu dışında başka yerde yayınlanamaz!!!

Kobitek'in size 1 sorusu var.
Sadece yarım dakikanızı ayırın lütfen.