Dünya ve İnsan: Çevre

Bu yazıyı paylaş
X It! LinkedIn Facebook
Dünya ve İnsan: Çevre konu resmi

İnsan dünya ekosistemine zarar mı veriyor, yoksa fayda mı sağlıyor? İnsanlığın Dünya üzerindeki etkisi hem muazzam hem de çift yönlüdür, ancak bilimsel konsensüs insan faaliyetlerinin gezegen ekosistemine eşi görülmemiş boyutta zarar verdiğini ortaya koymaktadır. Modern uygarlığın özellikle son birkaç yüzyıldaki etkinlikleri, Dünya’nın jeolojik ve biyolojik dengesini önemli ölçüde değiştirmiş durumdadır.

Birleşmiş Milletler destekli kapsamlı bir ekosistem değerlendirmesi olan IPBES 2019 raporu, insanın kara ve deniz üzerindeki etkisini çarpıcı verilerle ortaya koymuştur: Karasal çevrenin %75’i ve denizel çevrenin %66’sı insan faaliyetleri sonucu belirgin biçimde değiştirilmiştir​.

Yani ormanlar tarım alanlarına veya şehirlere dönüştürülmüş, nehirlerin akışı barajlarla kesilmiş, denizler aşırı avlanma ve kirlilikle eski bakir halinden uzaklaşmıştır. Ayrıca sulak alanların %85’i ortadan kalkmıştır​.

Biyolojik çeşitlilik açısından da insanlar büyük zarar vermektedir: Bugün 1 milyon civarında bitki ve hayvan türü insan etkileri nedeniyle yok olma tehlikesi altındadır​.

Türlerin yok olma hızı, doğal oranın onlarca ila yüzlerce katına çıkmıştır. Bu nedenle bilim insanları içinde bulunduğumuz döneme “Altıncı Kitlesel Yok Oluş” denilebileceğini belirtiyorlar. İnsan, avcılık, habitat tahribi, kirlilik ve iklim değişikliği ile pek çok canlının yaşam ortamını yok etmiştir. Örneğin Amazon ormanlarının yaklaşık %20’si son 50 yılda insani faaliyetlerle yok oldu; bu sadece ağaç kaybı değil binlerce türe yuva kaybı demek.

İklim değişikliği, insanın gezegene zararının en küresel boyutlu örneğidir. Sanayi Devrimi’nden bu yana atmosfere salınan devasa miktarda sera gazı (karbondioksit, metan vb.) gezegenin ortalama sıcaklığını şimdiden +1,1°C yükseltti. Bu artış, iklim dengelerini sarsarak daha sık ve şiddetli hava olaylarına (kuraklıklar, seller, orman yangınları, kasırgalar) yol açıyor. Buzullar eriyor, deniz seviyeleri yükseliyor, okyanuslar asitleşiyor.

Tüm bunlar insan faaliyetlerinin çevreye zararının sonuçlarıdır. Örneğin küresel mercan resiflerinin üçte biri iklim değişikliği ve kirlilik birleşimiyle büyük ölçüde beyazlaşmış (ölü hale gelmiştir).

Bununla birlikte, insanın çevreye faydası konusuna bakılırsa: Tarihsel olarak Homo sapiens, doğanın bir parçası olarak ekosistemde rol oynayan bir canlı türüdür. Geleneksel toplumlar doğayla uyumlu biçimde yaşayarak ekosisteme ciddi zarar vermeden var olmuştur. Hatta bazı durumlarda insanlar bilinçli koruma yaparak doğayı desteklemiştir. Örneğin kadim tarım teknikleri veya ormanları koruyan kültürel inanışlar sayesinde biyolojik çeşitlilik bazı bölgelerde zenginleşebilmiştir.

Günümüzde de insanlığın önemli bir bölümü çevreye sahip çıkmak için çaba göstermektedir. Doğayı koruma çalışmaları, orman restorasyonları, vahşi hayatın korunması gibi alanlarda insanların pozitif etkileri görülür. Örneğin son on yıllarda başarılı koruma programları sayesinde bazı nesli tehlikede türler (mercek altındaki pandalar, gergedanlar, bazı balık türleri) toparlanma göstermiştir.

Yine ozon tabakasını incelten kimyasalların yasaklanması (Montreal Protokolü) sayesinde ozon tabakası iyileşmeye başlamıştır. Bu, insanların küresel bir çevre sorununu çözme kapasitesine örnektir. Ancak bunlar zararın telafisi veya azaltılması çabalarıdır; net bilanço açısından bakarsak insan faaliyetleri gezegene yük olmaya devam etmektedir.

Bilim insanları içinde bulunduğumuz jeolojik çağa “Antroposen” demeyi öneriyor; yani insan çağı – bu, insan etkinliklerinin Dünya’nın jeolojik kayıtlarında bile belirgin olacağı anlamına geliyor (atmosferik karbondioksit artışı, nükleer izotoplar, plastik tortuları vb. şeklinde). Özetle, insan şu an için dünya ekosistemine faydasından çok zarar veren bir tür konumundadır.

Fakat bu durum böyle devam etmek zorunda değil: İnsanlık zararın farkına varıp yaşam şeklini değiştirirse, doğaya verdiği zararı azaltıp hatta restorasyon yoluyla ekosisteme yardımcı olabilir. Nitekim IPBES raporunun altını çizdiği üzere, “dönüştürücü bir değişim” ile doğayla uyumlu bir düzene geçmek mümkündür. Bu, ekonomik ve sosyal sistemlerimizin kökten yenilenmesini gerektirir​.

Doğru adımlar atılırsa doğa kendini yenileme kapasitesine sahiptir; örneğin karbon salımını durdurursak iklim istikrar bulacak, ormansızlaşmayı durdurup ağaçlandırma yaparsak ormanlar geri gelebilecek, kirleticileri kestiğimizde nehirler ve havalar temizlenebilecektir. Çevresel sürdürülebilirlik açısından insanlığın geleceği nasıl olacak? Bu, büyük ölçüde bizim bugünden atacağımız adımlara bağlı.

Mevcut eğilimler devam ederse, iklim krizi ve ekolojik çöküş insanlığın refahını ciddi şekilde tehdit edecek. Bilim insanları, küresel ısınmayı 1,5°C sınırının altında tutamazsak geri dönüşü zor eşiklerin aşılabileceği konusunda uyarıyor. Bu hedefe ulaşmak için de 2025’e kadar sera gazı emisyonlarının zirve yapıp düşüşe geçmesi, 2030’a kadar emisyonların %40-45 azaltılması ve 2050’ye kadar net sıfır emisyona ulaşılması gerektiği belirtiliyor​.

Bu muazzam bir dönüşüm gerektiriyor; fosil yakıtları bırakıp yenilenebilir enerjiye geçmek, ormansızlaşmayı durdurmak, endüstriyel süreçleri yeşil hale getirmek gibi. Eğer insanlık bu zorluğu başarabilirse, iklim dengesi istikrara kavuşabilir ve 21. yüzyıl sonunda sıcaklık artışı 1,5-2°C civarında tutulabilir.

Bu senaryoda bile bazı zorluklar yaşanacaktır ama uygarlık adapte olabilir düzeyde kalacaktır. Ancak önlem alınmazsa 2100’e kadar 3-4°C’lik bir ısınma senaryosu ihtimali mevcut . Bu da mega kuraklıklar, deniz seviyesinin birkaç metre yükselmesi, gıda kıtlıkları ve kitlesel göçler anlamına gelir.

Böylesi bir dünyada hem ekosistemler hem insanlar büyük acılar çekecektir. Dolayısıyla insanlığın geleceği, bir bakıma kendi eliyle çizilecek: Ya çevresel açıdan sürdürülebilir bir ekonomiye geçilecek ya da doğanın sert tepkileriyle karşılaşılacak.

İyimser bir perspektifle, son yıllarda çevre bilincinin artması önemli bir umut kaynağıdır. Yenilenebilir enerji kullanımı hızla yaygınlaşıyor; örneğin 2022’de dünya elektrik üretiminin %29’u yenilenebilir kaynaklardan geldi.

Elektrikli araç devrimi, fosil yakıt bağımlılığını azaltmaya başladı. Birçok ülke orman alanlarını artırmak için programlar yürütüyor; Çin tek başına son on yılda milyonlarca hektar ağaç dikti.

Genç kuşaklarda iklim aktivizmi yükseliyor. Greta Thunberg gibi aktivistlerin önderliğinde gençler hükümetlerden hesap soruyor.

Uluslararası anlaşmalar (Paris İklim Anlaşması gibi) devletleri belirli hedeflere bağlıyor.

Tüm bu çabalar, insanlığın zararlı gidişatı tersine çevirmeye çalışma azmini gösteriyor.

Elbette mevcut önlemler hâlâ yetersiz ve somut sonuçlar almaya başlamamız gerek. İnsanlık, akıl ve teknolojiyle doğaya zarar vermeye son verip doğayla uyum içinde de yaşayabilir. Örneğin gelecekte döngüsel ekonomi tam anlamıyla uygulanırsa, atık diye bir kavram kalmayacak, her şey geri dönüştürülebilecek.

Tarım devrimi ile daha az toprak ve su kullanarak daha fazla besin üretmek mümkün (akıllı sulama, yapay et, dikey tarım gibi yeniliklerle). Okyanusları koruma altına alıp sürdürülebilir balıkçılığa geçilirse deniz yaşamı yeniden zenginleşebilir. Yani insan, gezegene verdiği zararları tamir etme kudretine de sahip. Örneğin ozon deliği örneğinde görüldüğü gibi, insan kaynaklı bir sorunu küresel işbirliğiyle durdurup ozon tabakasının kendi kendini onarmasını sağlamıştır.

2040’larda ozon tabakasının tamamen iyileşmesi bekleniyor, bu açık bir başarıdır. Benzer şekilde, iklim ve ekoloji konusunda da gerekli irade gösterilirse insanlık gezegenin sürdürülebilir bekçisi konumuna evrilebilir. Özetle, şu anda insan ekosisteme büyük zarar vermektedir (iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı, kirlilik vb.).

Bu somut verilerle sabittir. Ancak insan, aynı zamanda fayda sağlama ve düzeltme potansiyeli olan bir varlıktır.

Gelecekte hangi yönün baskın olacağı, bugünkü tercihlerimize bağlı. Bilim insanları “doğa ile barış içinde yaşamayı öğrenmezsek, kendi geleceğimizi tehlikeye atarız” diye uyarmaktadır.

İnsanlık, ortak akıl ve işbirliğiyle hareket edip sürdürülebilir teknolojilere yönelirse, gezegenin dengelerini koruyup hatta bozulanları iyileştirebilir. Aksi halde, ekosisteme verilen zarar dönüp dolaşıp insan refahına da ağır darbeler vuracaktır.


Kaynakça:

IPBES, IPCC.CH,

Reklam
Kobitek'e ücretsiz üye olun
Etiketler:

Destekçilerimize Teşekkürler


Kozyatağı Mahallesi Sarı Kanarya Sokak Byofis No: 14 K:7 Kadıköy 34742 İstanbul
Telefon: 0216 906 00 42 | E-Posta: info@ kobitek.com

KOBITEK.COM, bir TEKNOART Bilişim Hizmetleri Limited Şirketi projesidir.

2001 yılından beri KOBİlere ücretsiz bilgi kaynağı olma hedefi ile, alanında uzman yazarlar tarafından sunulan özgün bir iceriğe sahiptir.

Tüm yazıların telif hakları KOBITEK.COM'a aittir. Alıntı yapılabilir, referans verilebilir, ancak yazarın kişisel bloğu dışında başka yerde yayınlanamaz!!!