Kodak: Dijital Kamerayı Kendi İcat Etti, Ama Battı

Bu yazıyı paylaş
X It! LinkedIn Facebook
Kodak: Dijital Kamerayı Kendi İcat Etti, Ama Battı konu resmi

Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği çağımızda, bir zamanların dev şirketleri bile kısa sürede yok olabiliyor. Bu olgunun en çarpıcı örneklerinden biri, 20. yüzyılın fotoğrafla özdeşleşmiş ismi olan Kodak’tır. Herkesin hafızasında sarı-kırmızı logosuyla yer edinmiş bu marka, neredeyse bir asır boyunca pazarın açık ara lideriydi. Oysa dijital dönüşüm rüzgârını doğru okumak yerine, geleneksel iş modeline sımsıkı sarıldığı için hızla geriledi ve en sonunda iflas koruması başvurusunda bulunmak zorunda kaldı.

Kodak Efsanesi - Amatör Fotoğrafçılığın Mimarları

Kodak’ın temelleri, 1888’de George Eastman tarafından atıldı. Eastman, fotoğrafı herkesin ulaşabileceği bir formata dönüştürme hayaliyle yola çıktı. O dönemde fotoğraf çekmek için ağır teçhizatlara, kimyasallara ve uzmanlık bilgisine ihtiyaç varken, Kodak devrimi bu süreci basitleştirdi. Şirketin “Siz düğmeye basın, gerisini biz hallederiz” sloganı, fotoğrafı kitlelerle buluşturan yaklaşımını somutlaştırıyordu.

Film ve Fotoğraf Kâğıdı

20 yüzyılın ortalarına doğru Kodak, film üretimindeki uzmanlığıyla küresel piyasanın neredeyse tamamını elinde tutmaya başladı. Fotoğraf kâğıdı ve kimyasalları alanında da liderliğe yükselen şirket, bir yandan amatör fotoğrafçıları hedefliyor, diğer yandan profesyonel kesime de geniş ürün yelpazesi sunuyordu. Hollywood’dan aile albümlerine kadar uzanan geniş bir pazar segmentine hükmediyordu. Yüksek kâr marjları, Kodak’a AR-GE yatırımlarında cömert davranma olanağı sağladı. Bu durum, şirketin 1960’lar ve 1970’ler boyunca yenilikçi fikirleri bünyesine katmasını kolaylaştırdı.

Rakiplerden Farklılaşma

Kodak’ın o dönemdeki başarısının en önemli sebeplerinden biri, “tıraş bıçağı= jilet” olarak bilinen iş modelini hayata geçirmesiydi. Basit anlatımla, fotoğraf makinelerini nispeten uygun fiyata satarak, esas kârı sürekli tüketilen film ve fotoğraf kâğıdından elde ediyordu. Bu strateji, tüketicilerin markaya bağımlılığını artırırken, şirketin gelir kaynaklarını da sağlam bir zemine oturtuyordu.

Dijital Devrimin İlki: Steven Sasson ve 1975 - İlk Dijital Kamera Prototipi

Kodak’ın başarısı sadece film üretmekten ibaret değildi. Aslında şirket, dijital fotoğrafçılığın temellerini atan devrimci bir buluşa da imza attı. 1975 yılında genç mühendis Steven Sasson, Kodak laboratuvarlarında ilk dijital kamera prototipini geliştirdi. Yaklaşık 10.000 piksel (0,01 megapiksel) çözünürlüğe sahip bu cihaz, siyah-beyaz görüntü üretiyordu ve dönemine göre oldukça hantal görünüyordu. Ancak asıl konu, dijital teknolojinin potansiyelini yansıtıyor olmasıydı.

Reddedilen Gelecek

Ne var ki Kodak yönetimi, bu icadın kendi kârlı film işine doğrudan tehdit oluşturabileceği endişesiyle dijital kameraya yatırım yapmaktan kaçındı. Şirket, dijital teknolojilerin uzun vadede sektörü değiştireceğini elbette öngörebiliyordu, ama kısa vadede film gelirlerinden vazgeçmek istemiyordu. Bu yüzden, dijital devrimin ilk adımlarını kendi bünyesinde atmasına rağmen, onu geniş çapta hayata geçirebilecek cesareti göstermedi.

Dijital Kameralar ve Akıllı Telefonlar

Rakiplerin Atakları

1990’lardan itibaren Canon, Nikon ve Sony gibi Japon firmalar dijital fotoğraf makinelerini hızla geliştirmeye başladılar. Hiç unutmam o yıllarda Sony’nin ilk dijital makinalarından satın almıştım.

Çözünürlük ve kullanım kolaylığı gibi alanlarda yapılan büyük ilerlemeler, tüketicilerin dijital fotoğrafçılığa ilgisini artırdı. Filmi banyo etme zahmetini ortadan kaldıran ve anında sonuç almayı mümkün kılan bu yeni teknoloji, kısa sürede yaygınlaştı. Kodak ise hâlâ geleneksel film işine ağırlık veriyor, dijitale tamamen geçebilmek için yeterli yatırımı yapmıyordu.

Smartphone Devrimi

2007’de ilk iPhone’un çıkması ve ardından Android işletim sistemli cihazların hızla popülerleşmesi, fotoğraf çekme alışkanlıklarını kökten değiştirdi. Önceleri dijital fotoğraf makinesi alan tüketiciler, artık her an yanlarında taşıdıkları akıllı telefonların kameralarını kullanmaya başladı. Bu süreç, Kodak gibi film odaklı şirketlerin gelir kalemlerini neredeyse yok etti. Tüketici, film baskısı veya makine alımı yerine, parmaklarının ucuyla istediği kadar fotoğraf çekip dijital ortamda saklamayı tercih ediyordu.

Film satışlarının gerilemesi, Kodak’ın yıllarca güvendiği iş modelini sarsmaya başladı. 1990’ların sonunda hâlâ kârlı olan fotoğraf filmi ve kâğıt sektörü, 2000’lerin ortasına doğru çarpıcı bir düşüşe geçti. Özellikle dijital baskı hizmetlerinin ve çevrimiçi fotoğraf paylaşım platformlarının yükselmesi, baskı ihtiyacını azaltıyor; Kodak gibi film devlerini zora sokuyordu.

Yanlış Hamleler ve Stratejik Eksikler

Kodak, geç de olsa dijital kamera pazarına girmeye çalıştı. Ancak sektörde zaten güçlü bir rekabet oluşmuştu ve şirketin rakiplerini yakalaması giderek zorlaştı. Dahası, tüketici elektroniği üretimi konusundaki sınırlı deneyim, Kodak’ın büyük markalarla boy ölçüşmesini engelledi. Bununla beraber, internet çağının getirdiği “paylaşım odaklı fotoğraf” konseptini yeterince benimseyemedi. Sosyal medyanın yükselişiyle insanlar, anılarını çevrimiçi platformlarda saklamayı ve paylaşmayı tercih ederken, Kodak baskı hizmetlerine odaklanmaya devam ediyordu.

İflas Koruması Başvurusu

Şirketin sürekli zarar açıklaması, devasa işten çıkarmalar, AR-GE giderlerinin kısılması ve patent satışları, 2010’lara gelindiğinde Kodak’ı iyice köşeye sıkıştırdı. Sonunda Kodak, Ocak 2012’de ABD’de iflas koruması (Chapter 11) için başvurmak zorunda kaldı.

Bu başvuru, “Kodak’ın sonu mu?” sorusunu gündeme getirdi. Hâlbuki şirket, dijital teknolojilere zamanında yatırım yapsaydı ve yeni dünya düzenine uyum sağlayacak stratejiler geliştirseydi, belki de bu kadar büyük bir sarsıntı yaşamayacaktı.

Yeniden Yapılanma ve Yeni Alanlar

İflas koruması sürecinde Kodak, patent portföyünün bir kısmını satarak nakit elde etti. Ayrıca ticari baskı, grafik iletişim ve paketleme gibi alanlara yönelmeye başladı. 2013’te iflastan çıkmayı başaran şirket, günümüzde eski ihtişamından uzak olsa da varlığını sürdürmeye çalışıyor. Zaman zaman “KodakCoin” gibi ilginç girişimlerle gündeme gelse de marka, artık fotoğraf denince akla ilk gelen firma olmaktan çok uzak.

Dersler ve Geleceğe Yönelik Çıkarımlar

Kodak’ın hikâyesi, iş dünyasının acımasız ve son derece hızlı dönüşümler yaşayabileceğinin canlı bir kanıtıdır. İşte bu çarpıcı örnekten çıkarılması gereken belli başlı dersler:

  1. İnovasyonu Sadece İcat Etmekle Sınırlı Kalmayın
    Steven Sasson’un 1975’te icat ettiği ilk dijital kamera, Kodak laboratuvarlarından çıktı. Ancak bir şirketin inovasyon yapması yetmez; bu yeniliği pazara sunmak, geliştirmek ve gerçek bir iş fırsatına dönüştürmek için vizyon ve cesaret de gerekir.
  2. Mevcut İş Modeline Aşırı Bağımlılıktan Kaçının
    Film ve kâğıt satışlarından büyük kâr elde eden Kodak, bu kârlı düzenin bozulmasını istemedi ve dijital teknolojileri potansiyel bir tehdit olarak gördü. Oysa geleceğin yönünü değiştirebilecek “yıkıcı” inovasyonlar, uzun vadede kurulu iş modelini yerle bir edebileceği gibi, size yepyeni fırsatlar da sunabilir.
  3. Pazar Trendlerini Doğru Okuyun
    Tüketici ihtiyaçları hızla değişiyor. İnsanlar, çevrimiçi platformlara ve mobil cihazlara kayarken hâlâ “fotoğraf baskısı” odaklı düşünmek, Kodak’ın en büyük hatasıydı. Günümüzde ise sosyal medya, yapay zekâ, nesnelerin interneti gibi trendler, benzer şekilde geleneksel iş kollarını tehdit ediyor ya da dönüştürüyor.
  4. Rekabeti Hafife Almayın
    Rakiplerinizin kim olduğu bugün belli gibi görünse de teknolojik atılımlar yarın bambaşka oyuncuları sahneye çıkarabilir. Kodak, dijital kamera üretimindeki rakiplerini göz ardı etmekle kalmadı, akıllı telefon devriminin fotoğraf pazarına darbe vurabileceğini de hesaba katmakta gecikti.
  5. Çeviklik ve Esnekliğin Önemi
    Teknoloji devrimleri aniden ve hızlıca ivme kazanabilir. Büyük bir organizasyona sahip olmak, çevik davranmanın önünde engel olmamalı. Yöneticilerin, kurumsal kültürde esnekliği ve deneyselliği teşvik etmesi gerekir.
  6. Çalışanların Yeniden Eğitimi ve Yönlendirilmesi
    Kodak’ın yaşadığı işten çıkarmalar ve geniş çaplı küçülmeler, aynı zamanda büyük bir insan kaynağı israfını da beraberinde getirdi. Yeni beceriler kazanarak şirket içinde farklı departmanlarda değerlendirilebilecek çalışanlar, bu fırsatı bulamadı. Geleceğin şirketleri, çalışanlarını değişen teknoloji ve trendler ışığında hızla yeniden eğitmenin yollarını aramalıdır.

Bir asırdan uzun süre boyunca fotoğraf dendiğinde akla ilk gelen marka olan Kodak, kendi yarattığı dijital yeniliği pazara sunma cesaretini gösteremediği için büyük bir çöküş yaşadı. Şirketin 2012’de iflas korumasına başvurması, iş dünyasında hiçbir başarının garanti olmadığını gösteriyor. Bugün dijital dönüşümden bahsederken akıllara gelen pek çok şirket, benzer hatalara düşebilir veya yıkıcı teknolojileri zamanında benimseyerek yeniden doğabilir.

Kodak’ın hikâyesi, geçmişte büyük bir avantajın bile hızlı bir şekilde dezavantaja dönüşebileceğinin en somut örneklerinden biridir. Şirket yöneticileri, girişimciler ve yatırımcılar için “inovasyon kültürü, esnek strateji ve pazarın nabzını tutma” kavramlarının ne kadar yaşamsal olduğunu hatırlatan bir ders niteliğindedir.

Uzun lafın kısası, Kodak vakası bize gösteriyor ki “yenilik” sadece teknik bir buluşu değil, aynı zamanda o buluşu doğru zamanda ve doğru şekilde hayata geçirmeyi de kapsar. Mevcut gelir modelleri ne kadar kârlı olursa olsun, geleceğin rüzgârları o modelleri kolayca savurabilir. Bu nedenle her kurum, kendi “dijital Sasson”unu dinlemeli ve geleceği şekillendirebilecek fikirleri hayata geçirmek için elini çabuk tutmalıdır.

Dersleri özetleyecek olursak, inovasyonun önünde engel oluşturan mevcut gelir kalıplarına körü körüne bağlanmamak, pazar trendlerini ve tüketici davranışlarını yakından izlemek, organizasyonu esnek ve çevik bir yapıda tutmak, rekabeti ciddiye almak ve çalışanların yeteneklerini değişen koşullara uyarlamak, bu hikâyenin bize öğrettiği en temel noktalardır.

Kodak’ın hatalarından alınacak dersleri benimseyenler, geleceğin iş dünyasında güçlü kalmaya devam edecektir.

Reklam
Kobitek'e ücretsiz üye olun

100 kere okundu


Etiketler:

Tufan Karaca
Tufan Karaca

1954 doğumlu olan Tufan Karaca, Kadıköy Maarif Koleji’nden mezun olduktan sonra eğitimini Virginia Polytechnic Institute and State University’de tamamlamıştır. 45yıllık profesyonel yaşamının 20 yılını dokuz farklı ülkede, uluslararası şirketlerde üst düzey yöneticilik yaparak geçirmiştir.

İş dünyasında edindiği deneyimleri eğitim alanına da taşıyarak, Yeditepe Üniversitesi ve Özyeğin Üniversitesi gibi önde gelen üniversitelerde dersler vermiştir. Halen yönetim danışmanı olarak kariyerini sürdüren Karaca, yönetim eğitimleri ve stratejik danışmanlık hizmetleri sunarak, modern iş yönetimi ilkelerini ve trendlerini kurumlara aktarmaktadır.

Yönetim alanındaki uzmanlığını kaleme aldığı “Girişimciler için Kolay ve Hızlı İş Planı Hazırlama”, “Career Management In a Disrupted World “, “Yeni Dünya Düzeninde Kariyer Yönetimi”, “Arts Entrepreneurship: How to Craft Your Creative Business Model”, “Sanatta Girişimcilik - YARATICI İŞ MODELİNİZİ NASIL GELİŞTİRİRSİNİZ? “gibi kitaplarıyla geniş bir kitleyle buluşturan Karaca, girişimcilik, stratejik esneklik ve VUCA gibi güncel yönetim konularında çalışmalarını sürdürmektedir.

Destekçilerimize Teşekkürler


Kozyatağı Mahallesi Sarı Kanarya Sokak Byofis No: 14 K:7 Kadıköy 34742 İstanbul
Telefon: 0216 906 00 42 | E-Posta: info@ kobitek.com

KOBITEK.COM, bir TEKNOART Bilişim Hizmetleri Limited Şirketi projesidir.

2001 yılından beri KOBİlere ücretsiz bilgi kaynağı olma hedefi ile, alanında uzman yazarlar tarafından sunulan özgün bir iceriğe sahiptir.

Tüm yazıların telif hakları KOBITEK.COM'a aittir. Alıntı yapılabilir, referans verilebilir, ancak yazarın kişisel bloğu dışında başka yerde yayınlanamaz!!!