Kobitek.com web sitesi, analitik ve kişiselleştirme dahil olmak üzere site işlevselliğini sağlamak ve reklam gösterimini optimize etmek için çerezler gibi verileri depolar.
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkemizde de finans sektöründe risk yönetimi alanında önemli gelişmeler yaşanmaktadır. İsviçre’nin Basel şehrinde faaliyet gösteren BIS (Bank for International Settlements=Uluslararası Ödemeler Bankası) bünyesinde bulunan Basel Komitesince 26.Haziran.2004 tarihinde son hali yayımlanan, Kasım 2005’te revize edilerek uygulamaya daha yakın hale getirilen ve daha çok “Basel II” olarak anılan “Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslararası Düzeyde Birbiriyle Uyumlaştırılması-Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı”, 01.01.2007 itibarıyla Basel Komitesi üyesi ülkelerde (Belçika, Kanada, Fransa, İtalya, Japonya, Hollanda, İngiltere, ABD, Almanya, İsveç, Lüksemburg, İsviçre ve İspanya) uygulanmaya başlayacaktır.
Basel II, temel konu olarak bankalarda risk yönetimine odaklanmış olup, bankacılık sistemine risk kültürünün yerleştirilmesini hedeflemiştir. Basel II çerçevesinde, risklerin bankalarca daha iyi ölçülebilmesinin riske dayalı fiyatlamayı da beraberinde getirmesi beklenmektedir. Riske dayalı fiyatlama, bankanın fiyata, aldığı riske göre belirli oranda bir risk primi eklemesi şeklinde yorumlanabilir. Fiyata eklenecek olan risk primi tutarını kredilendirilen firmanın banka için ifade ettiği risklilik oranı belirleyecek olup, bu kapsamda firmalara verilmiş olan derecelendirme notları ile kredinin teminatları büyük önem arz edecektir.
Basel II’ye geçiş sadece finans sektörünü değil, finans sektörünün hizmet verdiği reel sektörü de yakından ilgilendirmektedir. Zira, özellikle kredi riski yönetimi alanında yerel otoritenin uygulamaya almayı planladığı hesaplamalar, önemli oranda, bankaların müşteri portföyünü teşkil eden reel sektör firmalarına ait verilerle gerçekleştirilecektir. Bu doğrultuda, geleneksel yaklaşımda “iyi kredi” “kötü kredi” kavramları ile subjektif temellere dayandırılan krediler Basel II’nin uygulamaya alınması ile tamamen objektif temellere, istatistiki yaklaşımlara dayandırılacaktır.
“Basel II’ye uyum” Türk bankalarının gündeminde yer alan, önemli aşamalar katedilmiş bir konu olup, risk yönetimi alanında gerçek bir başarının temin edilebilmesi için sadece finans sektörünün değil reel sektörün de konuyu yakından takip etmesi, gerekli hazırlıkları gerçekleştirmesi büyük önem taşımaktadır.
Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank for International Settlements-BIS) 1930 yılında kurulmuştur. Aralarında Türkiyenin de bulunduğu 55 ülkenin merkez bankaları bu kuruluşa üyedir. Merkezi İsviçre’nin Basel şehrindedir. BIS, bütün merkez bankalarının bankası niteliğindedir. BIS’in işlevi merkez bankaları arasındaki ilişkileri düzenlemek, iş birliğini geliştirmek, çeşitli uluslararası finans işlemlerinin kolaylaştırılmasını sağlamak, uluslararası mali operasyonlar için kolaylık temin etmektir. Bankaların dünya çapında ortak standartlarda çalışmasını sağlamak üzere 1974 yılında BIS bünyesinde Basel (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme) Komitesi oluşturulmuştur.
Basel Komitesince, 26.Haziran.2004 tarihinde son hali yayımlanan, Kasım 2005’te revize edilerek uygulamaya daha yakın hale getirilen “Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslararası Düzeyde Birbiriyle Uyumlaştırılması - Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı” daha çok “Basel II” olarak anılmaktadır.
Basel II, esas olarak bankaların en güvenli sınırlarda faaliyet göstermesini temin etmeyi amaçlayan, bu doğrultuda bankaların sahip olması gereken sermaye rakamını belirlemeye yönelik metodolojileri belirleyen uluslararası bir düzenlemedir. Basel II, 2007’den itibaren Basel Komitesi üyesi ülkelerde (Belçika, Kanada, Fransa, İtalya, Japonya, Hollanda, İngiltere, ABD, Almanya, İsveç, Lüksemburg, İsviçre ve İspanya) uygulanmaya başlanacaktır.
1988 yılında yayımlanan ve halen ülkemizde de yürürlükte olan Basel I ile bankaların uymaları gereken çalışma esaslarının temeli atılmış ve asgari %8 olma zorunluluğu getirilen Sermaye Yeterliliği Rasyosuna (Cooke Rasyosu) yer verilmiştir.
BASEL I:
Sermaye Yeterlilik Rasyosu= | Sermaye
Kredi Riski+ Piyasa Riski |
>=%8 |
Bu rasyo Basel II ile korunmakla beraber, yeni uygulamada rasyo hesaplamasında daha önce dikkate alınmayan operasyonel riskler de hesaplamaya dahil edilmiştir. (Piyasa riski ile ilgili hesaplamalarda bir değişiklik olmazken, kredi riski hesaplamalarında önemli değişiklikler getirilmiştir.)
BASEL II:
Sermaye Yeterlilik Rasyosu= | Sermaye
Kredi Riski+ Piyasa Riski+ Operasyonel Risk |
>=%8 |
ile ilgili hükümleri içerir.
Basel II, temel konu olarak bankalarda risk yönetimine odaklanmış olup, bankacılık sistemine risk kültürünün yerleştirilmesini hedeflemiştir. Basel II ile birlikte bankalar, sermaye yeterliliklerini gözden geçirmek durumunda kalacaklar, daha once sermaye yeterlilik rasyosunun hesaplanmasında dikkate alınmayan operasyonel riskler1 için de sermaye bulundurmak durumunda kalacaklardır.
Basel I ile sermaye hesaplamalarında bankalar kredi risklerini dikkate almaktadırlar. Ancak, Basel II ile birlikte kredi riski ölçümlerinde daha gelişmiş yaklaşımlar (standart yaklaşım; içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşım gibi) kullanılacaktır. Bu yaklaşımlar kredi tahsis kriterlerini subjektiflikten uzaklaştırarak; objektif, istatistiki temellere dayanan kriterlere yaklaştırmaktadır. Örneğin standart yaklaşımda; kurumsal krediler, firmalara verilmiş olan dış derecelendirme notlarına göre risk ağırlıklandırmasına tabi tutulacaktır.
İç derecelendirme, bankaların kendi bünyelerinde oluşturdukları sistemler doğrultusunda firmaların değerlendirilmesi ve bir derecelendirme notunun verilmesini içerirken; dış derecelendirme; bağımsız dış derecelendirme kuruluşlarınca firmaların değerlendirilmesini ve bir derecelendirme notu verilmesini içermektedir.
Standart Yaklaşımda Dış Derecelendirme Notuna Dayalı Risk Ağırlıkları
Tablo 1:
Kredi Değerlendirmesi | AAA ile AA- arası | A+ ile A- arası | BBB+ ile BB- arası | BB-'nin altı | Derecelen- dirilmemiş |
---|---|---|---|---|---|
Risk Ağırlığı | % 20 | % 50 | % 100 | % 150 | % 100 |
Yukarıdaki tablo, derecelendirilmiş kurumsal kredilere ilişkin risk ağırlıklarını göstermektedir. Derecelendirilmemiş kurumsal krediler için standart risk ağırlığı %100 olacaktır. Derecelendirilme notu bulunmayan bir şirkete kullandırılan kredi için firmanın kurulu bulunduğu ülkenin hazinesi veya merkez bankasına uygulanandan daha avantajlı bir risk ağırlığı uygulanamayacaktır.
Standart yaklaşım ile riskin ölçülmesinde kullanılan kriter firmanın dış derecelendirme notu; içsel derecelendirmeye dayalı daha gelişmiş yaklaşımlarda ise iç derecelendirme notudur. Bu nedenle firmalardan beklenen derecelendirme (rating) notlarını güncel tutmaları olacaktır. Daha yüksek derecelendirme notlarına sahip firmalara kullandırılan krediler daha düşük risk ağırlığına tabi olacağından bankalar bu yönde kullandırımları tercih etmek durumunda kalacaklardır. Düşük derecelendirme notlarına sahip firmalar daha yüksek maliyetle kredi temin edeceklerdir. Kredi verilen firmanın derecelendirme notu düştükçe banka hem daha çok risk alacak, hem karşılık olarak daha çok sermaye tutarak daha fazla kaynağını getiriden mahrum bırakacaktır.
Derecelendirme sistemleri firmaların mali tablolarında yer alan veriler doğrultusunda notlama yapacak olup, kayıt dışılık oranı yüksek firmalar daha düşük derecelendirme notuna tabi olacak, daha yüksek risk primi, daha yüksek maliyetli kredi temini ile karşı karşıya kalacaklardır. Bu doğrultuda firmalardan beklenen kayıt düzenlerini geliştirmeleri, tüm faaliyetlerini kayıt altına almaları olacaktır.
Çok kapsamlı sorgulamaları içerecek olan derecelendirme sistemlerinin firmalara yüksek not ataması yapabilmesi için firmaların kurumsal yönetişim uygulamalarını geliştirmeleri, risk kültürünü benimsemeleri yerinde olacaktır.
Basel II, kredi riski ölçümünde içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımları uygulayacak bankaların; kendi derecelendirme sistemlerine sahip olmalarını, en az son üç senedir tüm kredi tahsis kararlarının bu sistemin ürettiği sonuçlara dayalı olarak alınıyor olmasını, derecelendirme sisteminde biri temerrüt grubuna işaret edecek şekilde en az 8 ayrı derece olmasını ve bir derece grubunda (%30’dan fazla) yoğunlaşma olmamasını öngörmektedir. Bu durum, bankaların risklerini farklı derecelere yaymasını, bir derece grubunda yoğunlaşmaya sebebiyet vermeyecek tahsis kararları almasını gerektirecektir.
Basel II, KOBİ’lere yerel mevzuatımızdan farklı bir tanım getirmiştir. Bir firmanın KOBİ olma kriteri yıllık satış cirosu olmuştur. Yıllık satış cirosu 50 Milyon EURO’nun altında olan firmalar Basel II’ye göre KOBİ’dir. KOBİ tanımına uygun olan firmalar ise; bir bankadaki toplam riskleri itibarıyla “Perakende-Kurumsal” ayrımına tabi olmakta, bu duruma gore toplam riski 1 Milyon EUR’dan düşük olan firmalar “Perakende KOBİ”, 1 Milyon EURO’dan fazla olan firmalar ise Kurumsal KOBİ olarak tanımlanmaktadır.
Tablo 2:
Kredi Tutarı | Yıllık Satış Cirosu | Sınıflandırma |
---|---|---|
>1.000.000 EUR | >50.000.000 EUR | Kurumsal |
>1.000.000 EUR | <50.000.000 EUR | Kurumsal KOBİ |
<1.000.000 EUR | >50.000.000 EUR | Kurumsal |
<1.000.000 EUR | <50.000.000 EUR | Perakende KOBİ |
Basel II, Perakende KOBİ tanımına uygun olan firmaları “perakende” portföyü içinde kabul edip, %75 risk ağırlığının uygulanmasını öngördüğünden, bankalar için bu ayrıştırma oldukça önemli hale gelmiştir. Bir firma kullandığı kredi miktarına bağlı olarak bir bankada kurumsal portföy içinde yer alırken, bir başka bankada perakende portföyünde yer alabilecektir.
“KÜÇÜK VE ORTA BÜYÜKLÜKTEKİ İŞLETMELERİN TANIMI, NİTELİKLERİ VE SINIFLANDIRILMASI HAKKINDA YÖNETMELİK”te;
Küçük ve orta büyüklükte işletme (KOBİ): İkiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmibeş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan; mikro işletme, küçük işletme ve orta büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ve kısaca "KOBİ" olarak adlandırılan ekonomik birim,
şeklinde tanımlanmaktadır.
Ülkemiz bankacılığında halen devam etmekte olan kredilendirme sürecine “geleneksel yaklaşım” diyebiliriz. Bu yaklaşımda “iyi kredi-kötü kredi” kavramları geçerli olup, firmalar mali analiz ve istihbarat konularında tecrübeli uzmanlarca tahlil edilmekte, bu doğrultuda oluşturulan raporların sonucuna göre kredi tahsisi gerçekleştirilmektedir. Fiyatlamada izlenen yol ise bankanın maliyetine belirli oranda bir kar payının eklenmesidir.
Basel II, geleneksel yaklaşımdan farklı olarak, kredilendirme sürecinin mümkün olduğunca objektif kriterlerle gerçekleştirilmesini, fiyatlamaya risk priminin de dahil edilmesini gerektirmektedir.
Basel II, alınan teminatların kredi riskliliğini azaltıcı etkisini kabul etmekte, ancak mevcut durumda sıklıkla kullanılmakta olan teminatların bazıları Basel II standart yaklaşım kapsamında ele alınan teminatlar arasında yer almamaktadır. Örneğin ortak/grup şirketi kefaleti, müşteri çek/senetleri.
(*) İpotek karşılığı kredi, ipoteğin ikamet amaçlı, ticari amaçlı olmasına göre farklı değerlendirilmektedir. İpotek bir teminat türünden ziyade bir “portföy ayrım kriteri” olarak ele alınmaktadır .
Firmalar, Basel II’nin öngördüğü teminat yapısına uyum sağlamaları halinde daha düşük maliyetle kredi temin etme imkanına sahip olacaklardır.
Kredilendirme sürecindeki değişimi örneklerle anlatalım.
Örnek 1:
XYZ firması standart yaklaşım ile kredi riski ölçümü yapmakta olan A bankasının müşterisidir. Bu bankadaki toplam riski 500 Bin YTL’dir. Firma derecelendirilmemiş bir firmadır ve yıllık satış cirosu 10 Milyon YTL’dir. Firmanın bankadan 200 Bin YTL ilave kredi talebi mevcuttur. Söz konusu kredi nakit rehni karşılığı kullandırılacaktır.
ABC firması ise yine A bankasının müşterisidir. Bu bankadaki toplam riski 600 Bin YTL’dir. Firma derecelendirilmemiş bir firmadır ve yıllık satış cirosu 30 Milyon YTL’dir. Firmanın bankadan 100 Bin YTL ilave kredi talebi mevcuttur. Söz konusu kredi ortak kefaleti karşılığı kullandırılacaktır.
Örneği irdeleyelim.
Her iki firma 50 Milyon EURO’un altında olan yıllık satış ciroları nedeni ile Basel II’ye göre KOBİ,
1 Milyon EURO’un altında olan risk toplamları nedeni ile de perakende KOBİ’dir (Bkz Tablo 2). Banka bu kredileri perakende portföye uyguladığı %75 oranı ile ağırlıklandıracağından bu kapsamda firmalar arasında bir fark oluşmayacaktır. Ancak, kredilerin teminatları arasındaki fark, kredi maliyetlerini de doğrudan ilgilendirecektir. Zira, “nakit rehni” şeklindeki teminatın risk azaltıcı etkisini kullanacak olan banka, ortak kefaletini risk azaltıcı bir unsur olarak dikkate alamayacaktır. Bu nedenle, net riski daha düşük olacak olan XYZ firması daha düşük maliyetle kredi temin etme durumunda olacaktır.
Örnek 2: C Bankası ile çalışmakta olan iki firmamız var.
1.A Firması
C Bankası’ndan kullanılan kredi toplamı: | 600 Bin YTL ( <1 Milyon EURO) |
Firma Derecelendirmesi: | Yok |
Firma Cirosu: | 10 Milyon YTL ( <50 Milyon EURO) |
Kullanılacak Kredi: | 200 Bin YTL, nakit |
Teminat: | İkamet Amaçlı Gayrimenkul İpoteği |
2.B Firması
C Bankası’ndan kullanılan kredi toplamı: | 5 Milyon YTL (>1 Milyon EURO) |
Firma Derecelendirmesi: | Yok |
Firma Cirosu: | 30 Milyon YTL( <50 Milyon EURO) |
Kullanılacak Kredi: | 200 Bin YTL, nakit |
Teminat: | Çek/Senet |
Örneği irdeleyelim.
Her iki firma da 50 Milyon EURO’dan düşük olan yıllık satış ciroları nedeni ile Basel II’ye göre KOBİ’dir. Toplam kredi riskleri itibarıyla ise; 1 Milyon EUR’dan düşük riski olan A firması“perakende portföy”; 1 Milyon EURO’dan yüksek riski olan B firması “kurumsal portföy” içinde yer alacaktır.
A firması Perakende portföy içinde yer aldığından %75 risk ağırlığı ile;
B firması Kurumsal portföy içinde yer aldığı ve derecelendirme notu olmadığı için %100 risk ağırlığı ile
ağırlıklandırılacaktır.
Ancak, A firmasına kullandırılan kredinin teminatı (ikamet amaçlı ipotek) risk azaltıcı bir unsur olarak banka tarafından kullanılabilecek ve bu kredi Basel II hükümleri doğrultusunda %75 yerine, %35 ile ağırlıklandırılacaktır.
B firmasına kullandırılan kredinin teminatı olan çek/senet Basel II’ye göre teminat olarak dikkate alınamayacağından, banka bu firma için risk azaltıcı bir unsur kullanamayacaktır ve kredi %100 ile ağırlıklandırılacaktır.
Risk Ağırlıklarının Sermaye Gereksinimi Üzerinde Etkisi
Örnek 2’de yer verdiğimiz firmaları ele alacak olursak,
Bankanın A firmasına kullandırılan kredi için bulundurması gereken sermaye:
200.000 x %35 x %8 = 5.600 YTL iken;
B firmasına kullandırılan kredi için bulundurması gereken sermaye;
200.000 x %100 x %8 = 16.000 YTL olacaktır.
Bu durumda; A firması daha az net kredi riskine sahip olacağından daha düşük maliyetle kredi temini imkanına sahip olacaktır.
Reel sektör firmaları açısından kredi riski, kullanılan kredinin bankalar üzerinde oluşturduğu risk olarak tanımlanabilir. Bu kapsamda, riskliliğin ölçülmesi iki ana unsuru içermektedir:
Kredi kullanıcısının riskliliği; derecelendirme sistemleri ile ölçülmektedir.
Kredi işleminin riskliliği ise; işlemin türü, alınan teminat, vade, para cinsi gibi unsurların değerlendirilmesi ile ölçülmektedir.
Bu nedenle; bir kredinin riskinin belirlenmesinde kredinin kime verildiği kadar; kullandırılan kredinin türü, kredinin vadesi, teminat türü, teminat vadesi gibi krediye ilişkin diğer unsurlar da önemlidir.
Fiyatın belirlenmesinde, riskliliği etkileyen bu unsurlar da dikkate alınacaktır. Örneğin bir firmaya tahsis edilen 3 ay vadeli ve 5 yıl vadeli iki ayrı kredinin; ya da nakit karşılığı, kefalet karşılığı verilen iki ayrı kredinin risklerinin bankaca aynı tutulması mümkün değildir.
Basel-II’nin sadece finansal sektörü değil, pek çok kesimi etkilemesi beklenmektedir. Reel sektöre yönelik etkiler temel olarak, bankaların kredi riskine karşılık oluşacak sermaye yükümlülüklerinin Basel II ile birlikte, dış derecelendirme notlarına veya bankalar tarafından verilen iç derecelendirme notlarına göre belirlenmesinden kaynaklanacaktır. Zira, Basel-II ile birlikte sadece firmanın değil kredinin de riskliliği değerlendirilmektedir.
Bilançoları şeffaf olmayan ve yeterince kurumsallaşmamış reel sektör firmalarının bankalarla yaşayabilecekleri sorunlar, Basel II uygulamasından bağımsız olarak, uluslararası standartlara yükseltilmesi gereken risk yönetimi uygulamalarının da doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak görülmelidir. Basel II ile birlikte, reel sektöre kullandırılan kredilerde riske daha duyarlı bir fiyatlama yaklaşımının bankalarca benimsenmesi beklenmektedir. Bu da daha iyi derecelendirme notuna (dış veya iç) sahip firmaların diğerlerine göre daha fazla kredibiliteye ve maliyet avantajına sahip olması sonucunu doğuracaktır.
Basel II’nin reel sektöre muhtemel etkilerini şu şekilde özetlemek mümkündür:
Yukarıdaki iş adımları tüm ilgili kesimleri yakından ilgilendiren önemli adımlardan birkaçıdır. Hızla yaklaşan bu tarihlerde gerekli aşamaların tamamlanmış olabilmesi için hem finansal sektörün hem de reel sektörün konuya tam hakimiyeti ve çalışmalarına ivme kazandırması gereklidir.
Yukarıda yer verilen önerilerin tamamı, firmanın bankaların uygulayacakları iç derecelendirme sistemlerinden, bağımsız kuruluşlarca uygulanacak dış derecelendirme sistemlerinden daha iyi not almalarına imkan verecek niteliktedir. Daha iyi derecelendirme notuna sahip bir firma, daha uygun maliyetle kredi imkanına sahip olacak; nakit döngüsünde bir sorun olmaksızın, Basel II’nin olası etkilerinden olumsuz bir şekilde etkilenmeksizin mevcut ticari hayatını devam ettirebilecektir.
SONUÇ
Risk yönetim tekniklerinin geliştirilerek, bankaların tüm risklerini en etkin şekilde yönetmesini, yeterli miktarda sermaye bulundurmalarını temin etmeye yönelik hükümleri içeren Basel II, bankaların kredi riski kapsamında muhatabı durumundaki reel sektör firmalarını da yakından ilgilendiren bir düzenlemedir.
Basel II ile birlikte gündeme gelecek değişimlere uyum sağlayan, bu değişimin etkilerini başarıyla yöneten reel sektör firmalarının (özellikle de KOBİ’lerin) daha avantajli konuma yükseleceklerini söylemek mümkündür.
16.04.1973 İstanbul doğumlu olan Belma BULUT, 1996 Aralık ayında Tekstilbank MT3 (Yönetici adayı) programı ile bankadaki çalışma hayatına başlamıştır. 4.5 yıl müfettişlik yaptıktan sonra Temmuz 2001'de Operasyonel Risk Komitesi Başkanı olarak bankanın risk yönetimi departmanının kuruluş sürecindeki aktif rolüne başlamış, sırasıyla Kredi ve Operasyonel Risk Komitesi Başkanı ve nihai olarak Risk Yönetimi Bölüm Başkanı şeklinde bankadaki görevine devam etmiştir.
Şubat 2009'da kariyerine Diler Yatırım Bankasında Risk Yönetimi Müdürü unvanı ile devam etme kararı almış ve Ekim 2010’a kadar bu görevi devam ettirmiştir. Kasım 2010’da Exsolut Türkiye ile yollarını birleştirmiştir. Bu firmada Risk Yönetimi ve İç Denetim Projelerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmış ve Mayıs 2011 sonu itibarıyla ayrılmıştır.
Haziran 2011 itibarıyla tekrar bankacılığıa geri dönen Belma BULUT, halen Risk Yönetimi Grup Başkanı olarak görevine devam etmektedir.
Tufan KARACA ile
Yönetim Vizyonu
BÜYÜTEÇ
Destekçilerimize Teşekkürler
Kozyatağı Mahallesi Sarı Kanarya Sokak
Byofis No: 14 K:7 Kadıköy 34742 İstanbul
Telefon: 0216 906 00 42 | E-Posta: info@ kobitek.com
KOBITEK.COM, bir
TEKNOART Bilişim Hizmetleri Limited Şirketi projesidir.
2001 yılından beri KOBİlere ücretsiz bilgi kaynağı olma hedefi ile, alanında uzman yazarlar tarafından sunulan özgün bir iceriğe sahiptir.
Tüm yazıların telif hakları KOBITEK.COM'a aittir. Alıntı yapılabilir, referans verilebilir, ancak yazarın kişisel bloğu dışında başka yerde yayınlanamaz